Neden mi 20yasdisi?

Neden mi 20yasdisi?



Eh hayat enteresan. 20lik yas disi hic bitmiyor cunku! Ilk ciktiginda hemen kosuyorsun disciye (uzgunum dostlarimi disci yerine koydugum icin!), zannediyorsun ki aldirdin ya rahatlayacaksin. O ilk aci bir daha olmayacak hayatinda. Zaten sana 32 dis fazla, bir iki tanesini (o da en arkada kalanlar) aldirsan ne kaybedirsin?

Hepimizin hayatinda yok mu bir 20ligi? Aldirsam da kurtulsam dedigi.. ama... her aldirdiginda bir tane daha kesfettigi!

Isin tatli yani, her defasinda anliyorsun aslinda hayat o 20lik yas dislerini cok seviyor, sen de hayati...







15 Aralık 2010 Çarşamba

Surlar

Dusunmeden, acimadan, aldirmadan
yuksek duvarlar ormusler dort yanima.

Simdi umarsizlik icinde oturuyorum burada,
bir dusuncem yok aklimi kemiren bu yazgidan baska;

Bir suru isim vardi disarda gorulecek,
Nasil da anlamadim duvarlar yukseldi de?

Ses soluk isitmedim calisan iscilerden,
sezdirmeden kapadilar beni dunyanin disina.

Kavafis

9 Aralık 2010 Perşembe

Fark..

Uzun zamandir dusunmedigimi fark ettim bugun
Saatin 9 oldugunu fark ettigim gibi
Oysa daha gec zannetmistim
Bir hayal kirikligi
Saat daha 9...

Uzun zamandir dusunmedigimi fark ettim
Portakal kabugundan adam yapildigini
Muz kabugunun kaydigini
Elma kabugunun sarardigini

Uzun zamandir dinlemedigimi fark ettim
O en sevdigimi zannettigim sarkilari
Kalbimin sesini

Bugun sokakta gordugum 2 kisinin yuzunu bile aklima getiremedigimi
Bugunu hic hatirlayamadigim defa daha dunlerde yasadigimi
Bugun fark ettim… ne degisti?

Dusungu

Hepsinin gelmesini bekleme
Bir kisi gelmeyecek

Sen alisamayasin diye,
Korkmayasin diye,
Dusunesin diye...

Kendine yetmen icin...
Herkesin kendinden kactigi yerlerde
Sen kacmayasin diye

Gelenler gitmeyecekmis gibi...
Dogumlarda olumlerde
Duyasin diye.

Bildigini bildirmek icin
Bilmemeyi ogrenmelisin.
Tam kalasin diye.

Hepsinin gelmesini bekleme,
Sen var olasin diye.
Bir kisi gelmeyecek,
Sen, bir olasin diye.

Ozdemir Asaf

--Peki, ben 'bir' olduktan, o kisi gelmeye kalkarsa ne olacak???

25 Kasım 2010 Perşembe

Murathan Mungan'dan

Her yerde acik olanin
gizliligi
ya da her seyde vucut bulanin
bedensizligi

zihnin talaninda
her yeni sandigin kadim bilgi

gorulmeyen atlasindan disari ugrayan yildizlar
karanligin yurdu isigin ini

varlik hiclik yok olus dirilis toz ve cevher
genisleyen evren
sonsuzluk, an meselesi..

(Cok yakin bir zamanda babasini kaybeden arkadasim icin...)

28 Ekim 2010 Perşembe

Milan ve Como Golu

Milan ve elbette Duomo! Once katedral gorulmeli.. Yaz tatilim esnasinda da gunubirlik Milan'a ugramis ve 'Veneranda Fabbrica Del Duomo'nun icine girmek istemistim, ancak ustumdeki bluz askili ve icimdeki bikini belli oldugu icin almamislardi. Iste o an 'buraya tekrar gelmeliyim' demistim. Bir de teyzemle bir tek tas begenmistik, artik 3. defa da o yuzugu almaya giderim!
Neyse, bu defa katedralin icine girmeyi basardim. Icerde fotograf cekmek yasak oldugu icin, sadece distan fotografini koymakla yetinebilecegim.
Buradan yürüyerek La Galleria (Galleria Vittorio Emanuele) pasajıni gormelisiniz. Alisveris yapmadim elbette ama bir kafede oturup kahve ictim. Sonra da yine alisveris yapmadigim Via Montenapoleone Sokagi'na gittim. Epey sik dukkanlar var...
Aksam tabii ki La Scala. 18.00de gise aciliyormus, onunda saatler 18.00'i gostermeden kuyruk olmaya baslamisti. Neyse, bir sekilde anlasip 10 EUR'ya bir bilet alinca cok mutlu oldum. Ta ki yerimi gorunceye kadar.. Elbette resmi yerimde oturmadim:) Cok guzel bir bina La Scala. Dilini anlamadigim operayi izlemekten ve dinlemekten epey keyif aldim. Mutlaka oneririm.
Ertesi gunumu nasil gecirsem diye dersimi calisirken, Last Supper'i gorebilecegimi okudum. Fakat, duyduguma gore epey evvelden rezervasyon yaptirmak gerekiyormus. Eser, rengini kaybetmeye baslamis ve odaya belli sayida (sanirim 25) kisi girmesine izin veriyorlarmis ve rezervasyonsuz gittiginizde, birisi gelmezse sansiniz oluyormus. Bu benim duydugum, teyid etmekte fayda var elbette. Ama ben risk almak istemedim ve Como Golu'ne gitmeye karar verdim!
Istasyon gorevlisi benim saat 11 civari 5. istasyonda inmem gerektigini soyledi. Saat daha 11 olmamis ve ben 5. istasyona gelmemisken, telefonum caldi. Tabii ki izinli olmama ragmen bir is krizi mevcuttu ve o esnada konduktor geldi. Biletimi gormek istedigini dusundum ve gosterdim (tabii ki maalesef kriz aninda, bir dakika biletimi konduktor beye gosterip sizi geri arayacagim diyemedim) ama gitmedi! Telefonu kapadim, adamcagiz bana nereye gittigimi sordu. Como Golu dedim. 'Bayan, su an Isvicre'desiniz' dedi! Ben bunu cok yaparim, indim, baska bir trenle geri dondum..
1 saatlik tekne turuna katildim Como Golu'nde. Hos bir yer, ama illa gorun demem. yolunuz duserse..
Gunle ilgili son hikayem: Tren istasyonuna donerken, tabii ki tekrar kayboldum ve kucuk bir pazara ciktim. Elbette 2 Turk kadin pazarda yuruyorlardi. Onlara adresi sorayim dedim.Beni gordukleri icin nasil sevindiler. 'AAA, sen Turk'sun. Ama baksana yazik, tam Turkce de konusamiyor'. Oysa ki bana gore dili konusmakta zorlanan onlardi. Tabii referansi nerden aldiginiza bagli:)

9 Ekim 2010 Cumartesi

Metin Altiok'tan

Bir hoscakal biraktim
ardimda
sarsak bir yatak
ve yarim bardak su

ah! unutamam
aklimdadir hala...

...adin ne idi unuttum
yuzun silindi bellegimden
ama ellerin;
bir su akiskan
ezberimdedir hala.
Metin Altiok
---
Bugun arp konserine gittim. Dinledigim bir parca size: http://www.youtube.com/watch?v=Miyzhry9NDw
Hani bazi anlar vardir, birseyler sizi alir, gozlerinizi kapatir, biraz gecmise, biraz gelecege salindirir durur.
Bu siiri ilk okudugum zaman ben de bir 'gule gule' birakmistim. 'hoscakal' kalana dendigine gore, gidene 'gule gule'...O hoscakal demisti ben 'gule gule'. Sonrasinda defalarca geri almistik bu 'hoscakal'lari, 'gule gule'leri. Ne guzeldi 'merhaba' diyebilmek her 'hoscakal'in, her 'gule gule'nin uzerine.
Bu yuzdendir belki de ne 'hoscakal' diyebildik birbirimize ne de 'gule gule', elleri ve sesi ezberimde...

24 Eylül 2010 Cuma

Yaratici yasayan olmak..

Hersey tekerrurden ibaret
Sen tekerrurlere nerden bakarsin?
Eger olumsuz bakmak ve kendini uzmek istiyorsan malzeme bol!
Ayrildigin sevgiline askim diyordun mesela, gercekten askin mi o ayri konu ama defalarca baskasina da askim demedin mi, ve daha sonra baska birine de demeyecek misin?
O isten ya da projeden ciksan baska bir ise gecsen, orada yaptigin isi yine defalarca yapmayacak misin?
Bir sonraki bayram, belki cok da istemeden de olsa yine ailenin yanina gitmeyecek misin?
Kardesini hergun (ve daha uzun bir sure daha) desteklemek zorunda degil misin?
Diger taraftan bakmak istersen de malzeme bol!
Sevdigin bir filmi tekrar ve tekrar izlemiyor musun ya da sevdigin bir muzigi tekrar ve tekrar dinlemiyor musun?
Hergun zaten tekrar ve tekrar uyuyup ertesi gun uyanmiyor musun?
Her saniye tekrar ve tekrar nefes almiyor musun?
Bugun yarin evlendiginde hergun ayni kadinin suratini goreceksin tekrar ve tekrar hergun ayni cocugu seveceksin..
Esas bu tekrarlar olmasa hayatin hic anlami yok ki..
Herseyden tad almali, gozlerin sadece onune degil etrafina da bakip zekanla birlikte gorduklerin yorumlanmali. Yaratici yasayan olunmali, sadece gordukleriyle yorumlayan yasayan degil

19 Eylül 2010 Pazar

Bugun dogumgunum...

Orta1’deki bir dönem ödevim aklıma geldi..  o dönem ödevinde ben bir zaman makinası yapmayı keşfediyordum, gauss’un dönemine dönüyordum, güya, gauss, teorisini bulmaya çalışırken bir hesap hatası yapıyordu (hani şu 1’den n’e kadar olan sayıların toplamının formülünü bulması) ve ben yardımcı oluyordum. Kendisinin sıra arkadaşı olarakJ ve gauss, keşfettiği formül ile tarihe geçiyordu. Tabii benim ismim geçmiyordu..

Bir zaman makinam olsaydı, seninle neler yapardım.

Annenin karnına giderdim, doğmadan evvel gelişimini görmek için.. tüm hatlarının gelişimini görmek nasıl bir şey olurdu, tarifsiz..
­Bebekliğine giderdim, çok merak ediyorum.. nasıl bir bebekliğin vardı.. seni uyutmak, gazını almak, seninle oynamak, sana masallar okumak isterdim
Çocukluğuna giderdim, ilkokulda nasıldın, okumayı nasıl söktün, ne kadar yaramazdın, kızlar seni döver miydiJ Kardesin doğduğunda neler hissettin, onu nasıl yaşadın..

En çok 20’li yaşlarını görmek isterdim, hani şu rock’n roll hayatın nasılmış yaşamak isterdim.

Hem beşik kertmen olmak isterdim
Hem ilkokuldaki ilk aşkın (bir öpücük ile nefes nefese kalarak koştuğun)
Hem 20’lerinde seninle anlaşamayan kız arkadaşın

Bugün zaten o kadar güzel ki valla zaman makinası ile yine böyle yaşamak isterdim.

Sonra geleceğine gitmek isterdim.
Hani bahçeli bir evde keyifli bir hayat hayalin var ya, o evde eşin olmak isterdim, 4 tane çocukla.. biri Ruba tabii..

Yaşlılığını görmek isterdim, torunlarla, onlara övüne övüne rock’n roll hayatını ve ardından benimle aşkını anlatırken..

Ve toprak olmak isterdim, seninle birlikte karışarak...
En çok da ellerimin ellerinle karışmasını isterdim, başladığımız gibi...

18 Eylül 2010 Cumartesi

Hicbir Sey Olmuyor Iki Kez

Hicbir sey olmuyor iki kez
ve olmayacak da. Bu nedenle iste
deneyimsiz dogmusuz
ve rutinsiz olecegiz.

En aptal ogrencileri
olsak da dunya okulunun
yineleyemeyecegiz donemi
ne kisin, ne yazin.

Yinelenmeyecek tek bir gun bile,
birbirine benzer iki gece yok.
Ne ayni olan iki opucuk,
ne de gozlere bakan ayni bakislar.

Dun, hani birisi adini soylediginde
yanimda yuksek sesle,
bir gul dusmustu sanki
acik bir pencereden iceri

Bugun birlikte oldugumuzda
Cevirdim yuzumu duvara
Gul? Gul nasil gorunurdu sahi?
Cicek miydi? Tas mi yoksa?

Sen, o kotu saat
neden karisiyorsun gereksiz korkuyla.
Varsin - oyleyse gecmelisin.
Gececeksin - iste guzel olan.

Yari sarilmisiz gulumsuyor,
Anlasmayi deniyoruz,
Birbirimizden farkli olmamiza karsin
Iki saf su damlasi ornegi.

Wislawa Szymborska (Ceviren: Nese Taluy Yuce- Agnieszka Aysen Lytka)

Albert Camus'tan

'...Bir seyi cok istemek, kendi dogrularina cok inanmak, kendi mutlulugunu nerede ve nede bulabilecegi hakkinda pesin fikirleri, kesin yargilari olmak ilahi planda hos gorulmuyor olmali. Sadece mutlu olmak icin dua etmek gerekiyor belki de ve seklini hayata birakmak..'
Ben her gece yatmadan evvel dua ediyorum, o gunu yasadigim icin. O gun hatiralarimda yer alacak bir gun olsa da olmasa da.. Yasamak yetiyor.. 'Bir gun icindeki cay saati oraninda mutluluk var midir bir omur suresince? Insan bunu ve esasinda mutlulugun ne oldugunu ne zaman anlar?'
Mutluyum, mutlusun, mutlu.. Olabilecegi en guzel yer bir aku reklami - bilmem hatirlayaniniz var mi:)

Yalnizca 1 cumle, neler anlatir...

'Anilarim cogaldikca, yalnizligim buyuyor'

13 Eylül 2010 Pazartesi

Bruksel'de Balloon Parade

Gecen pazar Bruksel'deki balloon parade'deydim. Ilk olarak Amerika'da 1924 yilinda duzenlenmeye baslayan bu festival, Bruksel'de 2. defa duzenlenmis. Iste size oradan iki fotograf - bir tanesi tabii ki manneken pis!!
Insanin pek fazla birsey hatirlamamasina ragmen, cocukluguna donme arzusunun sebebi nedir acaba... O kadar keyif aldim ki orada bulundugum 1 saatten, anlatamam!

Oysa belki gerçek öykün tökezlediğin taşta yazılı...

Asli Erdogan'dan.. (Cok begendim, tesekkurler teyzem gonderdigin icin)
Yollar, sokaklar, insan yüzlerinin berisine götüren izler... Kesinlikle hedefsiz bir yolculuk bu. Çünkü hedef belirlersen, bir tek onu görür ve aslında her şeyi kaçırırsın. Bin yaşındaki kökleri, altın parıltılı taşları, ağlayan kayaları, damarları, dehlizleri, karanlık ve anlaşılmaz çağrıları... Oysa belki gerçek öykün tökezlediğin taşta yazılı. Eğilip bakmalısın ona, bir aynaya bakar gibi. Ancak böyle başlarsın kendi yolculuğuna, dünyanın büyük yollarında. Çorak ve ıssız, yabancı topraklarda, hep başkasına ait topraklarda... Yaydan çıkmış bir ok gibi dalınmıyor gerçeğe, kollara ayrışmayı, parçalanmayı, dağılmayı, her çatlaktan sızmayı göze almak gerek. Vurulmayı göze almadan kimse firar edemez. Ama kim bir mahkûmdan daha iyi tanır ki zamanı?

Gün boyu yabancı bir kentin sokaklarında dolanmak, kafelere girip çıkmak, insanca konuşmalarla beslenmek, dudakların defalarca yinelenmiş cümleleri şekillendirişini izlemek... Ve gün boyunca aslında dünyaya tek bir cümle söylemek: Öyle mi?.....

4 Eylül 2010 Cumartesi

Aklimdan gecenleri hissedebiliyorsan eger, ileriye atacagin her adimda, kendini ortasinda buldugun her sokakta, okudugun her hikayenin son satirinda, soyledigin her sarkinin son nakaratinda bitmesin diye devam edip etmeme arasinda kararsiz kalirsan eger...

Bir de Bruksel'de super bir Italyan Restaurant'i Cosi Com'e

Yunan restraurantinindan sonra bu hafta da harika bir Italyan restauranti: Cosi Com'e. Forest, Place de l'Altitude Cent, 3 numarada. Incecik hamuruyla sahane bir pizza! 4 peynirli pizza yedim ve uzerinden 3 saat gecmis olmasina ragmen hala cok mutluyum! Pizzalarin boyutunun biraz buyuk oldugunu da belirtmek lazim, biz 2 kisi bir pizza paylastik ve gayet yeterliydi.
Sanirim oldukca bilinen bir yer, zira tarifsiz bir kalabalik vardi. Servisin iyi ya da mekanin goz alici oldugunu iddia edemeyecegim. Ama guzel bir Italyan ziyafeti icin mutlaka denemelisiniz. Profiterolu ben denedim, size tatlilarin gerisini birakiyorum - bence ne demek istedigimi anladiniz:)

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Bruksel'de sahane bir Yunan restrauranti

Bu blogu acmaya karar vermeden de cok yere yemege gittim ama bence blogun ilk yazisi olmayi hak eden bir yer Strofilia. Bruksel'in merkezine cok yakin. Muhtesem mezeleri var. Sen ozlemissindir bizim yemekleri ondan diyeceksiniz ama hayir! Belcikali bir arkadasimla gittim ve o da 'burasi gercekten bir kesif' dedi.
Ekmek yerine pide servis ediyorlar. Ben ramazanda gittigim icin ve sagolsun hem annem hem de teyzem, gorusmelerimizde benim pide genimi uyardiklari icin sanirim biraz abarttim. O yuzden tatliya yer kalmadi ama eminim tatlilari da nefistir.
Ve tabii ki yemegin sonu Turk kahvesi ile biter. Sade icmek istedigimi soyleyince adamcagiz cok sasirdi ve bayagi guclu oldugumu ima etti. Eee ne de olsa Turk'um dedim:)

Rezervasyon mutlaka oneririm ve pazar gunleri kapali oldugunu belirtmek isterim - benim gibi gecen pazar pide hayalleriyle gittiginizde husrana ugramamaniz acisindan onemli bir bilgi.

28 Ağustos 2010 Cumartesi

Esra Yalazan'dan

'...sanki hayatin ozunde insana 'devam edebilme' gucu veren, tabiatta gorebilecegimiz butun renkleri toplayan, gokkusagi gibi tum farkli duygulari icinde barindiran cok guclu bir cekirdek var. Hic kirilmayacagini dusundugumuz o saglam cekirdek bir kez catlayinca, duygular birbirine siddetle carpip parcalanan toplar gibi kontrolsuz bir bicimde ruhumuzun dehlizlerine dogru saciliveriyor ve maalesef bu kirilma, bu dunyada yasayan herkezin en az bir kez basina geliyor. Bu kadar cok insani birbirinden ayriran, her insani kendi ic yolculugunda essiz kilan bu kirilmayla bas basa cikarken yaptiklari ve daha ziyade yapamadiklari. Bazilari hic oyle bir 'kirilma' olmamis gibi davraniyor, bazilari bu aciyi unutmak icin kendilerinin bile pek inanmadiklari garip tesellilere avunuyor...'  - Esra Yalazan, Yasemin Murekkebiyle isimli kitabindan

Iste benim cekirdegimin catlamasiyla geldigim kirilma noktam Bruksel'de yalniz basima yasamaya baslamak. Hic istemeden gelen o catlama basladi mi artik, o yarigi daha da acmak ve icine dalmak istiyor gercekten insan. Sanki artik yasadigim gunlerin degeri daha da artiyor, ben daha bi 'ben' olmayi ogreniyorum ve bundan zevk almaya basliyorum. Ve kendimce hissediyorum, daha donme vaktim degil, cunku donersem 'yapamadiklarim'la geri donecegim.

Insan ister mi dostlarinin basina kotu birsey gelsin, elbette hayir. Ama cok yakin zaman evvel bir catlakla karsilasan arkadasima, hic dusunmeden, bunu yasadigi icin ne kadar mutlu oldugumu soyledim. Telefonu kapadigimda dank etti kafama, esasen futursuzca soylenmis bir soz.. Dusunsenize, onun duygudurumunu ve karsiliginda soyleneni.. Ama ben onun renklerinden o kadar eminim ki, carpismadan sonra daha da renklenecekler ve ben onun daha da parlamis renklerinin altinda yine duruyor olacagim. Bir dost olarak inanin benim icin de muthis bir keyif!

27 Ağustos 2010 Cuma

Keske hep evden calisabilsem..

Bugun evden calisiyorum. Evden calismanin etkinligiyle ilgili eminim pek cok calisma yapilmistir. Ben sizin zamaninizi almadan, pek cok kez tecrube etmis biri olarak soyleyeyim. Kesinlikle cok etkin bir yontem. (siz simdi bakmayin blog'a yazi yaziyor olmama:)) Evde calisirken verilen molalar da daha verimli oluyor!

26 Ağustos 2010 Perşembe

Ask ve Para - Herseyi Biriktirmek Istiyorum!

Ne cok seyi biriktirmeye, saklamaya hevesimiz var. Elimizden gelse zamani saklayacagiz. Neden mi yasamak yerine saklamak - sanirim daha kolay geliyor da ondan! Simdi komik bir benzetme yapasim geldi: mesela pul koleksiyonu yapmak yerine her pul icin bir mektup yazip gonderebilir misin? Tamam kabul ediyorum biraz sacma, ama biraz da bu noktayla iliskili..

Parayi ne icin kazaniyoruz?
Paramizi biriktirmeye calisiyoruz. Ne kadarini biriktirirken ne kadarini harciyoruz?

Aski ne icin yasiyoruz?
Askimizi bile biriktirmeye, saklamaya calisiyoruz. En cok ask benim olsun. Bilmem ne ise yarar, ama olsun iste.. Bir yerde okumustum: 'Askimiz rutubet kokmaya baslamis olabilir mi? Yasandigi cevreden nemlenerek curuyebilme ihtimalini gormus ve bunu engellemeye calisirken naftalin kullanarak, kokusuna dayanilmaz hale getirmis olabilir miyiz? Hep birseyleri saklamak yerine bir miktarini da harcamaya calissak?

Mesela, bu yaziyi begendin mi? Bence saklama, harca!

Iste 20lik yas dislerimden...

Simdii

Bu benim bilgisayarim degil
Klavyesini kullanmak cok zor esasen
Ama senin parmaklarinin gezdigini bildigim tuslara dokunmak istedim
Oyle haddinden fazla seviyorum ya seni senin parmak izlerinin oldugu yere kendi parmak izlerimi eklemek istiyorum
Kendi izlerimin kalmayacagini senin izlerinle karisacagini bile bile
Ve esasen bundan keyif alarak
Tercih ederek beni ben yapan parmak izimden vazgecmeyi
Senin parmak izinle karismasindan haz alarak

nerde kalmisim
evet tuslarda gezinmem lazim ama bir de muhendisim ya rasyonel bir tarafim var, oylesine dokunmak olmaz anlami olan birseyler yazmak lazim

Hem benim icin daha iyi bilgisayarda yazmak
El yazimi okuyamama ihtimalin var cunku
Belki de bu duygularimi okuyamamanla esdeger
Okuyamadigin yazim duygularim
Bu word dosyasi da nasil gorundugum
Dun gece eve giderken bana soyledigin seyi dusundum
Icim disim bir der ya cogu insan
Valla benim icim disim bir degil galiba
Neler var icimde
Ama neler yok disimda
Ya da benim icim disim bir de
hissettigim sey senin algilama kapasitenin disinda
benim icin haddimden fazla
belki senin icin de haddinden fazla
askin da bir konfor alani var belki de
belki de
benim sana duydugum askin miktari sadece bana fazla gelmiyor sana da fazla geliyor
ve anlamadigini soyleyerek kendine duyuruyorsun
kendini inandiriyorsun
kendimi cocugun gibi hissettim gercekten
bilgisayarinla oynamaya boya yapmaya calisan
sense cocugunu ozgur birakan baba
ne yaptigimla hic ilgilenmeyen
ve bu his bile bana cok keyifli geliyor
nedenini tahmin edebiliyorum
360 derece yasamak istiyorum seni
arkadasin, sevgilin, askin, esin, annen, kizin,
tartistigimiz zaman bir daha aramak istemedigin
manyak miyim bilmiyorum ama dun bunu duyunca dahi kendimi mutsuz hissetmenin otesinde bir his belirdi icimde
baslarda korkardim ya seni kaybetmekten
artik korkmuyorum galiba
sadece herseyi yasamak istiyorum seninle
hani bir masalimiz vardi
anonim..
artik degil…
zaten neden anonim olsun ki
sen ve ben olsun
ruhlarin anonim oldugu bu dunyada
senin ve benim masalimiz olsun
kimseye mal olmasin
ve
biz omrumuz boyunca unutmayalim